Merhaba! Buraya Neden Geldim?
Başlığın insanlık tarihinin en büyük sorularından biri olduğunu, yazdıktan sonra fark ettim. Elbette bu yazıda bu kadim soruya bir cevap yok. Burada sınırları daha belirli bir soru bu: Neden blog açmaya karar verdim?
Çokça düşünen, çok konuşan, biraz yazan ama hiç paylaşmayan biriyim. Bu durum uzun zamandır canımı sıkıyordu. Bu sebeple -başlıktan da anlaşılabileceği üzere- her şeyden biraz bazı şeylerden daha fazla bahsedeceğim bir blog açmayı düşündüm. Düşündüm düşünmesine ama seneler sürdü. Hayatım için hayati önemi olmayan bir meselede bile ince eleyip sık dokumanın ne anlamı olduğu tartışılabilir olsa da insan her zaman makul olanı yapmıyor doğrusu.
Uzun zamandır aklınızda dolanıp duran ancak sizi neyin engellediğini bilmediğiniz işleri yapmaya başlamak için -bence- en iyi yöntem, yapmak istediğiniz şeyi yüksek sesle söylemek! Sürekli sürüncemede kalan işler için birebir. Bir muhatap buluyorsunuz ya da duvara da olsa söylüyorsunuz. İkinci seçenek, yalnızca sizi tehlikeye atmayacak ufak meseleler için (bu hafta ödevimi bitireceğim gibi). Eğer ciddi bir karar verilecekse bir bilene danışmakta fayda var.
Benim için aşağı yukarı hayatımda olan her iş ciddi bir mesele. Bu sebeple bloğu açmaya kendimi ikna edince yakın bir dostuma meseleyi açtım ve aldığım tepki beni cesaretlendirdi. Ardından isim aramaya başladık ama aklımıza gelen çoğu isim alınmıştı çoktan. Bu durum bana, küçükken izlediğim bir belgeselde geleneksel sanatlarla uğraşan bir sanatçının -çini ustası diye anımsıyorum- söylediklerini hatırlattı. Tam olarak ne zaman, nerede, nasıl geçtiğini hatırlamıyorum, biraz araştırma da yaptım ama bulamadım. O yüzden muhtemelen biraz da benim hikâyeleştirdiğim haliyle şöyle.
Belgeseldeki usta, sanatında seneler geçirdikten sonra daha önce yapılmamış bir desen bulmak istemiş ve uzun uğraşlar sonucu bir balığın ağzından dokuz balık çıkarıp sonra da o dokuz balığın da her birinin ağzından birer balık çıkarttığı bir motif bulmuş. Aklından geçen şuymuş "Bunu da yapan yoktur herhalde. Sonunda kimsenin daha önce bulmadığı bir desen buldum." Gel zaman git zaman, yapılan bir arkeoloji kazısında ustanın yaptığı desenin aynısını bulmuşlar.
Hasılı benim bloğa isim bulma maceram da buna döndü. Denediğim tüm isimleri sanki sadece ben bulabilirmişim gibi özgüvenle denemiştim oysa. Sahiden de yeryüzünde söylenebilecek her şey söylenmiş olabilir mi?
En sonunda sevdiğim şeylerden yola çıkmak gibi bir yöntem bulduk ve en sevdiğim kitaptan mülhem Yeraltından Bloglar ismi ortaya çıktı. Bizim içimize sindi doğrusu.
Burada pek çok şeyden bahsedeceğim. Zaman zaman ağlayıp zaman zaman güleceğim. Hayatımdan küçük anlarla süsleyeceğim burayı. Gün gelip de bana hatıralarımı hatırlatsın diye. Dilerim bir nebze de olsa birilerinin -en azından kendimin- hayatına bu yolla dokunabilirim.
- Ayşe
*Living Room with Piano/Living Room with a Grand Piano in Winter, 1916/1917 yılında Stanislav Yulianovich Zhukovsky tarafından resmedilmiştir.
Rast gitsin. Ses olsun soluk olsun dostum. Sabırsızla bekliyor olacağım. :)
YanıtlaSilTeşekkür ederim dostum. Ben de kıymetli yorumlarını sabırsızlıkla bekliyorum :)
Sil